23 Haziran 2009 Salı

İyi Geceler, Tatlım /Jonathan Ames/

Ünlü ve eski bir Avrupa kentine gitmiştim. Rehberimde, kentin tepesinde yer alan ormanda travestilerin işe çıktığı yazıyordu. Bu, bir tavsiye değil daha çok gece tehlikeli olabilecek bir bölgeye dikkat çeken bir yazıydı. Rehberin birçok okuyucusu için bir uyarı olabilirdi ama ilgimi çektiği için bana yardımı dokundu.
Akşam saat on gibi otelden ayrıldım. Mart’ın ilk günleriydi, bu yüzden hava serin ama dondurucu değildi. Metroya bindim, ormana ulaştım ve bir turist olarak görevimi yerine getirdim. Ormanı ikiye bölüp şehrin dışına, banliyölere kadar uzanan bir yol vardı. Birkaç küçük araba, Avrupa marka arabalara özgü sarı farlarıyla hızlıca gelip geçiyordu. Bazıları, şehir ışıkları olmadığı için oldukça karanlık kalan yolda park etmişti.
Yol yanındaki patika ise çamurluydu. Patika boyunca yürüdüm ve önümde, belli bir mesafe ileride yalnızca bir adam vardı. Yolda ise yalnızca iki travesti bekliyordu ki hayal kırıklığına uğramıştım. Daha çok olacaklarını düşündüm. Onları geçtim, güzel değillerdi. Önümdeki adam her nasılsa gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuştu. Ben de yürümeye devam ettim. Sonra ormana dalan patikaya geldim. Yol gösterecek kadar ay ışığı ve yıldızlar vardı. 10 metre kadar yürüdüm. Adamlar dolanıyor, ağaçların arasında geziniyor, gidecekleri bir yer varmış gibi çamurlu patikada bir aşağı bir yukarı yürüyorlar.
Bazıları karanlıkta ağaçlara saklanarak hareketsiz bekliyordu fakat gökyüzünden yansıyan gümüşi parlaklık altında cüsselerini, vücutlarının şekillerini seçebiliyordum. Adamlar, sıkıntı verici bu bekleme ve dikizleme oyununu oynuyorlardı. Dünyanın bütün ormanlarında ve parklarındaki bu oyunu bilirim. Sabır gerekir. Bir adam diğerinin yaklaşması için ağaca dayalı bekler. Bekleyenler vardır, bir de hareket edenler ve herkes sinsi, zararlı, rahatsız bir haldedir gerçekten de. Sanırım, istenmeyeceğinden korktuğu için. Hiçbir şeyin olduğunu da görmemişimdir; ne bir adamın diğerinin önünde diz çökerken ne de arkasına geçtiğini. Ama bir şey olmalı, bunun gibi ormanlık alanlar her zaman doludur. Millet bir şey olmasa gelmezdi herhalde.
Biraz daha yürüdüm, cesaretimi test etmek adına, ormanın derinliklerine ilerleyerek, bir parça seks göreyim diye ama beraber olan kimseyi görmedim. Adamlar ormandaki görevlerini, avlanmalarını yerine getirmeye devam ediyorlardı. Ben de, başıma bir şey gelmesine izin vermeliyim diye düşündüm fakat bu oyunu nasıl oynayacağımı bir türlü bilemedim. Birine sormayı çok isterdim ama bu ormanda kimse konuşmuyor. Sanırım bu da, yalnızca içten gelen bir kabiliyettir. Sonuçta tam olarak anlamadığım bu oyundan korkmuştum ve cesaretimi kaybedip geriye, yola doğru yürümeye başladım.
---devamı geliyor---

1 Mayıs 2009 Cuma

/Kötü Çocuklar/

Üç farklı yazarın kitaplarını okuduktan sonra fark ettim ki, yaşları küçük olan çocukların işledikleri cinayetler anlatılıyor. Bu nedenle bunlara ben "kötü çocuklar" diyeceğim.

İlk roman William Golding'in Sineklerin Tanrısı. Hatırlayanlar vardır, gruplara ayrılan çocuklardan birisi, tartıştıkları bir çocuğun üstüne dev bir kaya parçası yuvarlayarak öldürürler.

Bir diğer roman ise Yukio Mişima'nın Denizi Yitiren Denizci ve romanındaki çocuk grubu. Çocuklar ilk önce bir kediyi katlediyorlar ve sonraysa... Sonunu söylemeyeyim.

Son olarak, Ömer Seyfettin'in İlk Cinayet öyküsündeki martıyı öldüren çocuk.

Bambaşka toplumlardan yazarların yazdıkları bunlar. Ama ortak noktası: öldüren çocuklar.

Kitaplar
William Golding - Sineklerin Tanrısı - Türkiye İş Bankası Yayınları 2008 (Mina Urgan'ın çevirisiymiş)
Yukio Mişima - Denizi Yitiren Denizci - Sander Yayınları 1973 (Seçkin Selvi çevirmiş. Bence tam bir çeviri harikası.)
Ömer Seyfettin - İlk Cinayet Öyküler - Adam Yayınları (Kitabın tasarımı çok güzel)

30 Nisan 2009 Perşembe

SekSenSekS

Bu blogun başlığı, Seksenler'den türetildi; önce Seksen kelimesi yazıldı, sonra blogda seks'e de yer verilmesi istendiğinden bir kelime oynuna gidildi. Ve işte sonuç: s'lere vurgu yaparaktan...

SekSenSekS

///////////Şimdi Yayında